1 Kasım 2013 Cuma

Hürriyet Bumerang, Yılmaz Özdil Etkinliği'ne nasıl gittim?

Etkinlikle ilgili yazım uzunca  ve hatta parça parça olacak, bence siz okumayı burada keserek bir “virgül” koyun, çayınızı kahvenizi yanınıza alın ve rahatça yayılıp sonra devam edin..

Kadıköy'den Hürriyet Binası'na nasıl gittim?

İşte tam da bu aşamada Yılmaz Özdil yazılarına yakışır nitelikteki çelişkiler yumağı ile yüzleşmeye başladım. Nasıl gidecektim?
Kadıköy'den Bağcılar'a gitmek, Kadıköy'den Edirne'ye gitmekten daha zor inanın.. Ben ki Bağcılar'a daha önce adım atmamış insanım. Mantıklı bir  yol planlaması yapmam şarttı nitekim. Toplu taşıma denen şeyi kullanan bütün modern Avrupa vatandaşları gibi davranmaya çalışıyorum, hem de İstanbul'da! Ne büyük eziyet, gerisini siz tahmin edin artık..
Çok övdükleri, asrın projesi  ilan edilen Marmaray' a binsem, son durak Kazlıçeşme'de ineceğim, ya sonrası? “Sefillik” cevabıyla bu alternatifin üzerini çizdim. 20 dakika yürüyüp sonra Metrobüs'e binsem, Yenibosna'ya bir saatte giderim, sonra ne yapacağım?
Açtım telefon Hürriyet Gazetesi'ne.. İyi ki de açmışım.. 
"-Metrobüs'e binseniz, Yenibosna'da tekrar dolmuşa binmeniz lazım, o da 1 saat sürer, dolmuştan indikten sonra yaklaşık 20 dakika da yürümeniz lazım” dediler.. Bu da toplamda 2 saat 40 dakika yapıyor! Yuh ki ne yuh! Sahi İstanbul'da olimpiyat yapacaklardı değil mi? Hadi biz alışkınız da, elin Avrupalısı sporcular helak olacaklardı, Allah'tan Tokyo kazandı da aleme rezil olmaktan kurtulduk! 
Hürriyet Gazetesi'nden yol tarifi sorduğum beyefendiye ne kadar teşekkür etsem azdır, bana en mantıklı çözümü buldu.
Motorla Eminönü'ne geçin, oradan da Başakşehir otobüslerine binin, kapının önünde inersiniz.” dedi.
eminönü
Eminönü karmaşası..
Motorla Eminönü'ne geçmek yaklaşık 30-35 dakika sürdü.. Buraya kadar problem yok.. Bir yılı aşkındır Eminönü'ne gitmiyordum, adımımı atınca hiç bir şey kaybetmediğimi, hatta bu rezaletten uzak olduğum için ne kadar şanslı olduğumu düşündüm..
Motor iskelesine adımımı atınca inanın kendimi, belgesellerde gördüğüm herhangi bir Orta Doğu ülkesinde gibi hissettim.. Bir karman çormanlık, bir grilik, bir pislik, bir keşmekeş! Neye uğradığımı bilemedim.. Havada keskin bir duman kokusu, balık değil de simit yemek isterseniz örneğin, mideniz bulanacak cinsten.. Yerler pis, özensizce yerleştirilmiş mısırcı, kestaneci, simitçi tezgahları görüntü kirliliğinden başka bir şey değil. Daha vakit var nasılsa, bir çay içeyim dedim ama ne mümkün! Estetik yok çünkü.. İnsan çay içeceği mekanda, hele de deniz kenarındaysa biraz ruhu okşansın istiyor..  Bağıran çağıranlar bir taraftan, yerlerde yarısı içine göçmüş bildiğiniz gri beton, bir tane yeşil yok!
Kaç, kurtar kendini ” dedim içimden! Şöyle yola doğru bir baktım, ileride dağınık halde duran otobüs duraklarını görünce içim ezildi.. Hangisi nereye gidiyor öğrenmeniz için ya hepsini tek tek dolaşacaksınız -tabii ki ezilme riskiniz de var karmaşada- ya da klasik yöntemle insanlara hangi otobüsün nereye gittiğini soracaksınız. Böyle bir kaos ortamında detaylı bilgi alabileceğiniz bir pano, bir ekran bulabileceğinizi zannediyorsanız hatırlatayım, burası Türkiye! Yani, bir kaç kişiye sormadan işinizi halletmeniz neredeyse imkansız! Pano mano da neymiş allasen! Bir kaç kişiye dememin asıl nedeni de biliyorsunuz bizim yardımsever yurdum insanlarının, bilmedikleri sorulara da cevap verme gayretleri meşhurdur..
Ben de mecburen klasik yönteme başvurdum ve kendime garantiye almak için direkt otobüs şoförüne sordum, “öndeki 78 numaraya sor “ dedi.. Öndeki 78 numaranın şoförü ise 
“-Bu geçmez, bak orda 146'lar var, onlara sor “ dedi... Sahi ben binlerce turistin geldiği tarihi yarımadadaydım değil mi? İstanbul dünyanın incisi diyorlar ya, haklılar.. Ama sadece coğrafi anlamda..  Büyükşehir Belediyesi denetiminde olan ve her geçen gün Eminönü'ne daha çok benzeyen güzelim Kadıköy iskele sahili ve Eminönü'nde bu anlattığım, aslında harika bir yaşam alanı olabilecek rezaletini görmeyenler, lütfen ahkam kesmesinler! Bunlar üstelik iki küçük örnek sadece! 
Şehirleri yönetmek için biraz estetik bakış açısı gerekir, ucube üst geçitlerle, ne idüğü belirsiz betondan meydanlarla bu işler olmuyor beyler!

 
Eskişehir
Eskişehir, mükemmel görünüyor!
Bakınız sol fotoğrafta Eskişehir resmi var..
Deniz yok, boğaz yok ama çok güzel görünmüyor mu?
Söylemesem, kesin Avrupa şehirlerinden birinin resmini koyduğumu sanırsınız..
İşte şehir yönetmek, belediyecilik böyle bir şeydir.. Kamu yararına bir şey yaparken, estetik kaygıları bir kenara atmayacaksınız!
 Sayın Büyükerşen'e saygılarımı iletiyorum bu arada yeri gelmişken..

 Merak ediyorum, İstanbul'daki bu meydanları böylesine iğrenç hale getirenler, acaba evlerinde hiç sardunya bile yetiştirmiyorlar mı?

Bu estetik canavarlarına içimden neler söylediğim bana kalsın, siz de eşlik edebilirsiniz!

Girizgah çok uzun oldu farkındayım, Evdeyazar sokağa çıkınca böyle oluyor demek ki.. Aslında Yılmaz Özdil buluşmasında değindiğimiz memleket sorunlarına güzel de bir giriş oldu bu yazı..
Söylendiği gibi 146/B otobüsüne bindim.. Şoförün sakalları bıyıkları bakımsız, gömleği ütüsüz, bağrını açmış arabesk şarkıcıları gibi, bir elinde telefon – telefonu zaten yol boyunca hiç kapatmadı- filmlerdeki bıçkın delikanlılar gibi halleri vardı..
Güya otobüslerde şoförün arkasında bir ekran var, o ekranda bir sonraki durak yazıyor ve sesli anons sistemi ile de yolcular uyarılıyor.. Tabii ki burası İstanbul, burada kurallar işlemez.. Şoför Bey'in canı mı istemedi, yoksa ekranı bozuk muydu bilinmez, sistem çalışmıyordu.. Hiç şaşırmadım, doğrusu öyle bağrı açık şoföre de böyle arabesk bir çalışma tarzı yakışırdı.. Sistem çalışmadığı için herkes şoföre soruyordu:
      -Evladım, vergi dairesine ne zaman geleceğiz?
      -Şoför Bey, Hastahane'ye geldik mi?
Duraklarda bekleyen zavallı insanlar da aynı benim gibi sorular soruyorlar çaresizce:
     -Vatan Caddesi'nden geçer mi?
     -100. Yıl'dan geçer mi? gibi..
Ben de sordum tabii ki,
Hürriyet Binası'nı kaçırmayayım, aman unutmayın” diye.. Düşünsenize bir kaçırsam, eziyet devam edecek!
Birisi “Avrupa Birliği bizi almadığı için kendisi kaybediyor” gibi bir şey mi söyledi, duymamış olayım! Mega kent İstanbul'da bu rezaletler devam ettiği sürece sakın o lafı lütfen bir daha ağzınıza almayın!
Evden çıkmadan önce İETT'nin “oraya nasıl giderim” adlı sitesine de baktım oysa ki! Ama kardeşim, insan bu kadar mı kullanışsız site yapar? Yazıyorsun gideceğin adresi, hopp, yazdığın adres siliniyor, bir daha yazıyorsun yok! Siteyi kullanmak, cidden sinir savaşı gibi bir şey, sonunda vaz geçiyorsun..  Gideceğin yeri bilmezsen, toplu taşımayla bu şehirde bir yere ulaşamazsın nitekim! Bu İETT'nin sitesi de öyle, durak adını biliyorsan sorun yok.  İyi de adres var elimde, durak adını bilmiyorum, ne yapacağım? Cevap belli, ilkel yöntemlerle insanlara soracaksın!
  Bir de diyorlar ki, "insanlar toplu taşımaya alışamadılar!"
Düzelt, sistemini adam gibi kur, çalışanlarını eğit, insanlara nasıl davranılacağını öğret, bilgilendirme panoları yap, otobüs duraklarını düzene sok, temiz tut, bak bakalım insanlar toplu taşımaya alışıyor mu?
Neyse efendim bu maceralı ve de ister istemez muhalefetime maruz kalan otobüs yolculuğu da trafik pek yoğun olmadığı için yaklaşık 40 dakika sürdü.. Yani ben Kadıköy'den Hürriyet Gazetesi'ne toplamda 1,5 saat gibi bana göre çok başarılı olan bir sürede ulaştım..
Randevumuz 16:00'da idi, saat ise henüz 14:30'du..
"Nema preblema", nasılsa vardır kafeleri otururum dedim.. Öyle de oldu..
Gördüğünüz gibi bir sayfa yazı yazdım, hala etkinliğe geçemedim bile..Bir soluklanalım, devamı da gelecek yarın ya da yarından da yakın bir sürede..
Takipte kalın..








12 yorum :

  1. Okurken o eziyeti ben çekmişim gibi hissettim ve çok yoruldum :) Neyse ki evim de işim de şehir dışı diyebileceğimiz bir yer olan Beylikdüzü''nde... Doğma büyüme Maltepe'liyim ama Beylikdüzü'ne çok alıştım. Seviyorum bu semti.

    Yazının devamını merakla bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de bu yazıyı yazarken, iyi ki karşıdaki işlere girme macerasına atmamışım kendimi diye şükrettim açıkçası:)
      Ben de Kadıköy'den vazgeçemiyorum, karşılar bana gerçekten de çok karşı:)
      Nasılsa kayıt yapılıyor diye ben kendim kaydetmedim etkinliği, keşke kaydetseymişim, toparlamak biraz zaman alacak, biraz daha meraklanın bakalım:)

      Sil
  2. Ya tahmin etmeliydim böyle yazacağınızı.Ama olsun çok hoşuma gitti arkası yarın gibi oldu.Merakla bekliyorum.Kızım İstanbul da okuyor Avrupa yakasında ama o çok memnun genç nede olsa.Bende olsam çıldırırdım.Beni çok ürkütüyor o şehir :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında bu şehirde ürkecek bir şey yok, sadece "keşke"ler var, bir yığın yanlışlık var, göz göre göre yapılan katliamlar var.. Hüzünlü bir güzellik belki de.. Çok seviyorum İstanbul'u, ama sevdiğim kadar da üzülüyorum O'nun için..
      Yazıyı en kısa zamanda toparlayacağım:)

      Sil
  3. bir şehri yanlış politika ve plansızlıkla nasıl mahvedildiğinin çok güzel bir gözlemi olmuş aynı zamanda :) hem zaten yanlış hatırlamıyorsam, o binaya ulaşım da o kadar kolay değil öyle. Neyse yine iyi ulaşmışsınız

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet sokağa çıkınca çarpıklıklar da insanın gözüne batıyor maalesef, Hürriyet'teki yol tarif eden beyefendi olmasaydı bayağı maceralı olacaktı yolculuğum:)

      Sil
  4. Çok yorucuymuş.Ben bileyoruldum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne bir eksik ne bir fazla, cidden böyleydi, ama değdi:)

      Sil
  5. Güzel bir yazı olmuş; ama sadece şunu söylemek istiyorum. Şehrin gözardı edilen çok sayıda sorunu var; ama neden sadece bu göz önünde. Yani şehir sanki zindanınızmış gibi konuşmak... Bilmiyorum belki benim gibi düşünen fazla değildir; ama bardağın boş tarafından bakmak gibi bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuzu okuyunca acaba abartmış mıyım diye yazıyı bir kez daha okudum. Eksik bile yazmışım onu fark ettim. Giderken 1,5 saatte aldığım yolu başarı addetmişim ya, haklıymışım. Nitekim dönüşte sağ olsunlar bizi Hürriyet'in Kadıköy servisi ile gönderdiler.. Etkinlikten çıktığımızda saat 17:50 idi, Kadıköy'e vardığımda ise saatim 20:05 'i gösteriyordu.Eve ulaşmam ise 20:30'u buldu. 2 saat 30 dakika! Yani ben Hürriyet'te çalışsam, sabah trafiğinin yoğunluğunu hesaba katmadan, toplamda 4 saatim yollarda geçecekmiş, gerçekten abartmıyorum.
      Ben bu şehri çok seviyorum, elbette muhteşem güzellikleri var, ama trafik sorunu cidden çekilir dert değil.. Polliana bile dün bana eşlik etseydi, eminim bakış açısında negatife doğru bir kayma olurdu.. İsterseniz bir gün, vaktiniz varsa, siz de yukarıda anlattığım yolu kullanarak Kadıköy'den Hürriyet binasına gitmeyi deneyin, eminim ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız:) Katkınız için teşekkür ederim bu arada..

      Sil