#blogfırtınası
etkinliğinin 12.gün ödevi en zor konulardan biriydi sanırım.
Gün
12.Sevdiğiniz birini bir karaktere çevirin ve onun hakkında yazın.
Kod
adı Mehmet olsun. Bir köyde doğar Mehmet, yemyeşil bir köyde.
Cumhuriyet kurulalı daha 16 yıl olmuştur. Yoksulluğun yoğun
hissedildiği zamanlardır. Küçük yaştayken annesini ve babasını
kaybetmiştir Mehmet. Kalakalmıştır amcalarıyla, amcalar derseniz
pek de hevesli değillerdir Mehmet'le ilgilenmeye. Zira kendi
çocukları da vardır, bir boğaz daha olsun istemezler, zaten az olan ekmeği kaça böleceklerdir! Babasından kalan az biraz toprağa da el
koyup öksüz ve yetim Mehmet'i hiçbir şeysiz bırakıverirler
ortada bir başına.
Neyse
ki iyi yürekli bir el uzanır kendisine. Evlatlık edinir bir dul
kadın O'nu, kod adı Hatice. İstanbul'da padişahları görmüş,
cumhuriyete kolayca uyum sağlayıp yeni harfleri öğrenmiş,
görgülü bilgili bir kadındır Hatice. Yalnız yaşar kasabada.
Alır Mehmet'i yanına, tek derdi ise O'nu okutmaktır. Kasabada
ortaokul yoktur, en yakını gemiyle saatlerce uzaktaki bir
şehirdedir. Tutar kolundan Mehmet'in, alır tahta bavulu ve düşer
yollara Hatice. Mehmet'i okutmaktır tek dileği, belki de gencecikken kaybettiği oğlunun acısı ancak böyle sönecektir..
Mehmet
o uzak şehirde okumaya başlar. Gençlik var tabii ki serde, arada
kaytardığı da olur. Hatice ise cabbar kadın, arada tek başına
düşüp yollara, baskınlar yapar oğlu Mehmet'in okuluna. Kontrol
eder hep.. Hatice'nin bu disiplini olmasa, belki de Mehmet, unutulmuş
bir Mehmet olarak yaşayıp gidecekti sokak köşelerinde..
Mehmet'in
okulu bitince gönderir Eğitim Enstitüsü'ne Orta Anadolu'nun uzak
bir kentine. Mehmet okuyacak, zaten az sayıda olan muallimler
ordusuna katılacak, kendisi gibi vatana millete hayırlı evlatlar
yetiştirecektir, Hatice'nin tek derdi budur. Okul biter, sırada
Yüksek Öğretmen Okulu vardır, onu da okursa zamanın
üniversitelerine hoca olabilecektir. Ama Mehmet bu sefer dinlemez
Hatice Ana'sını. Bir an önce çalışıp para kazanmayı, annesi
bildiği Hatice'ye bakmayı arzulamaktadır.
Tayini
çıkar doğduğu köye. O zamanlar yol yok, araba yok doğru dürüst.
Karda kışta kimi zaman saatlerce yürüyerek, kimi zaman da at
sırtında gider görevine canla başla.. Öğretmenlik mesleğini o
kadar sever ki, başarısı ödüllendirilir bir süre sonra.
Tayini kasabada açılan yeni ilkokula çıkar ve sonrasında tam 35
sene o okulda müdürlük yapar Mehmet Öğretmen.
Yetişmiş
öğretmen o zamanlarda çok değerlidir, pek de fazla yoktur çünkü.
Bazen müdürlük yaptığı okuldaki boş derslere girer, bazen de
kasabada sonradan açılan ortaokulda Fransızca derslerine girer
Mehmet. Efsane bir öğretmen olarak takdir toplar bütün meslek
hayatı boyunca.
Kendi
çocuklarının yazılı kağıtlarını başkalarına okutacak kadar
adaletli bir öğretmendir.
Müdür
odasına kendi çocuklarını asla sokmayacak, okuldan bir kalem, bir
kağıt bile eve getirmeyecek kadar disiplinlidir.
Okulun
bahçesini yazın karpuz satanlara kiralayıp okula müzik odası
yaptırır, okula odun kömür alır, film gösterme makinesi bile
alır! Kasaba okulu neredeyse bir özel okula dönüşür zaman
içinde.
Öğretmen
maaşı az o zamanlar, ama devlete hizmet aşkı o kadar yüksektir
ki Mehmet'in, öğretmenlerin para karşılığında özel ders
vermesine gönlü asla razı olmaz. Hafta sonları bedava kurslar
açar okulda, çocuklar mezun olunca birer birer o zaman sınırlı
sayıda olan kolejlere gidebilsinler diye.
Mandolin
kursları, gitar kursları, folklor kursları derken okul artık
ünlenmeye başlar git gide. Ülke çapında folklor yarışmalarına
katılıp dereceler alırlar, bilgi yarışmalarında boy
gösterirler.
Mehmet
Öğretmen mutludur, pazar günleri bile kravatını takıp okulu
kolaçan etmeye gidecek kadar bağlıdır işine.. Kendisi gibi bir
ekip vardır okulda da, öğretmenlerin hepsi idealisttir, o zamanlar
adı konmamış olan “ekip
ruhu”
Mehmet Öğretmen'in müdür olduğu okulda son derece doğal
yollardan oluşmuştur bile. Öğretmenler birbirine bağlıdır,
birbirlerine yardımcıdır, arada sadece tatlı rekabetler olur.
Kimin sınıfı en başarılı olacak konusudur o rekabet! Öyle
kimin evi, kimin arabası, kimin pahalı elbisesi gibi iğrenç
kavramlar yoktur ki zaten!
Derken
aradan yıllar geçer, Mehmet Öğretmen emekli olur, Allahtan
öğretmenlik mesleği bu kadar ayağa düşmemişken, zirvedeyken
bırakır görevini. Emekli ikramiyesiyle alacağı Murat marka ilk
arabası ve emekli olduktan sonra aldığı ehliyetidir onca yıllık
emeğin karşılığı. Fazlasına zaten parası yetmez ki!
45 yıl öncesinde mezun olan öğrencileri Facebook'ta
örgütlenip bir yemek düzenlerler, onur konuğu da Mehmet
Öğretmen'dir. İçlerinde ta Amerika'dan gelenler bile vardır. Kimi
doktor olmuş, kimi milletvekili.. Mehmet Öğretmen çok duygulanır
bu yemekten, dile kolay bir sınıf dolusu insan neredeyse yarım asır sonra
toplanıp öğretmenleriyle hasret gidermişler..
Şimdilerde
kendisi gibi öğretmen olan torunlarının başarılarıyla
övünmektedir Mehmet Öğretmen. Zamanında tahta bavulunda
sakladığı kitaplarından hiç ayrı düşmediği gibi kendisine
bir laptop almış, yetmiş yaşından sonra bilgisayar da
öğrenmiştir.
Sakin
bir hayat sürmektedir artık, ömrü uzun olsun.. Yetiştirdiği
onca insanın başarılarını sosyal medyadan takip ettikçe
keyiflenir, “bu
da öğrencimdi, bu da öğrencimdi..”
diye gurur duyar.
Neden
mi anlattım Mehmet Öğretmen'in hikayesini, hem içimden geldi, hem
de yeni öğretmenlerin hallerini düşünüyorum bu aralar.
İçlerinde Mehmet Öğretmen gibiler vardır mutlaka ama idealizm
kalmadı pek. Ekmek derdi öyle üst boyutlarda ki, özel ders vermek
ayıp karşılanmıyor artık. Hatta tam tersine bir öğretmenin
özel ders verdiği öğrenci sayısı ne kadar fazlaysa o kadar
değeri artıyor!
Bilemiyorum,
keşke diyorum bazen, keşke tüketecek bunca şey olmasaydı, keşke
yine tahta bavullarla at sırtında yolculuk etseydik de insanlığımız
yerinde kalsaydı!
Çok
mu romantik bakıyorum acaba bu aralar hayata?
Duygu dolu bir yazı olmuş, gözlerim doldu okurken. Keşke dünyadaki bütün öğretmenler Mehmet Öğretmen gibi olsa. Ellerinize ve emeğinize sağlık. Mehmet Öğretmen'e de saygılarımı sunuyorum...
YanıtlaSilTeşekkür ederim yorumunuz için, kendisi bu yazının yazıldığından habersiz elbet, bir gün göstereceğim yazıyı ama, o zaman selamınızı da iletirim emin olun, sevgilerimle..
SilSevgili EVDE YAZAR;tüm yazılarınıza yorum yapmak geliyor içimden de haddim değil tabi ki.İyi ki varsınız iyi ki tesadüfen ben yeni yeni bir şeyler karalamaya başlamışken karşılaştım sizinle.Zevkle okuyorum tüm yazılarınızı.Elinize kaleminize sağlık.Bu yıl eskilerimi daha bir anar olmuştum tabii en başta İlkokul öğretmenlerimi.Bu yazı da daha değerli oldu benim için ben Mehmet öğretmeni tanımıştım hem de Almanya'da.Biri Alman ikisi Türk'tü...Onları unutmam mümkün değil.Keşke herkesin hayatında bir Mehmet Öğretmen olsa.Sevgiyle kalın :))
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, yazdığınız bu güzel yorumlar beni o kadar mutlu ediyor ki, lütfen hep yorum yazın:) Öğretmenlerimiz baş tacımızdır, hele ki Mehmet Öğretmen gibilerse, hepsine saygılarımı sunuyorum buradan tekrar, sevgiler..
SilBir an için, babanızın olduğunu düşündüm. Bir tarafında yaşanmışlık var.:)
YanıtlaSilMehmet Öğretmen'in hikayesi kurgu değil, O gerçek bir insan; kim olduğu bende saklı...
SilSevgiler:)
muhteşem...
YanıtlaSilTeşekkürler yorum için, muhteşem olan elbette ki konunun öznesi, yazılışı değil..
Sil