16 Aralık 2013 Pazartesi

#blogfırtınası - 11. gün / İlk İş Deneyimim

#blogfırtınası etkinliğinin 11.gün ödevi şöyle:

Gün 11.İlk işiniz hakkında yazın.

Yazıyı dramatik bir boyuta taşıyacak olan nedenlerin detayına hiç girmeyeyim. Üniversiteyi bitirdikten yaklaşık 8-9 ay sonra yolum liseyi de bitirdiğim kasabaya düştü. Günlerden 8, aylardan mart. Özel bir gün olduğu için iyi anımsıyorum tarihi.. Her neyse kasabaya gittim, beş-on gün geçti ben sıkıntıdan patlıyorum. İzmir'de geçen 4 senelik öğrencilikten sonra kasabada ne yaparım? Arkadaşlarım, hatta okulunu uzatıp benden sonra mezun olanlar bile tekstil fabrikalarına girip mühendisliğe başlamışlar, bense evde oturup kitap okuyorum. Yapacak bir şey yok, hayat bunu gerektiriyor!
Efendim övünmek gibi olmasın liseyi birincilikle bitirmiştim, bütün öğretmenlerim de beni çok severdi. Bir gün sokakta yürürken -şimdi hangisi olduğunu anımsamıyorum- bir öğretmenimle karşılaştım. Neden kasabaya geldiğimi biliyordu, kasabalarda bilinir böyle şeyler. Ne yaptığımı sordu, sanırım “hiçbir şey” diye cevap verdim. Bir kaç gün sonra lise müdürü eve telefon etti, "boş derslere vekil öğretmen olarak girmek ister misin?" sorusunu sordu, durakladım ve şaşırdım. Kabul ettim tabii ki..

Beni aldı bir telaş, gerçi genlerde öğretmenlik var ama nasıl yapacaktım?

Mart ayı ortalarında vekil öğretmen olarak ilk işime işte böyle başladım. O zamanlar öğretmenler yine çok az maaş alıyordu, ama en azından saygınlıklarını yitirmemişlerdi. KPSS denilen saçmalık yoktu, mezun olan öğretmenin hemen tayini çıkıyordu. Demek çok da öğretmen açığı oluyordu ki “vekil öğretmen” denilen bir kavram vardı. Günümüzde ise, neredeyse her ilde bir üniversite var, insanlar okuyor, mezun oluyor, iyi güzel de nerede iş gücü planlaması? Bırakın mühendislerin vekil öğretmenlik yapmasını, 300.000 öğretmen atama bekliyor! Derin konular bunlar, detaya girsem söylenecek çok şey var ama konuyu dağıtmayalım..

ogretmenlik deneyimim


Öğretmen olmuştum olmasına da hangi derslere girecektim?

Ortaokul ev ekonomisi dersinden tutun da lise son edebiyat dersi, lise 2 matematik dersine kadar ne kadar boş ders varsa hepsine girecektim. Tam bir joker olmuştum anlayacağınız.
Hiç unutmam, ilk derse gireceğim gün, benim de eskiden öğretmenim olan müdür yardımcısı bana sınıfa kadar eşlik etmiş, sınıfa beni tanıtmış, başıyla selam vererek “iyi dersler hocam” deyip dersi bana emanet etmişti. Gözlerim dolmuştu, biraz da utanmıştım.

İkinci eğitim dönemi bitene kadar devam ettim öğretmenliğe. Sonraki işlerimde tanık olacağım ve nefret edeceğim entrikaların, kıskançlıkların, dedikoduların olmadığı, kendimi işime ruhumla verdiğim çok güzel bir dönemdi gerçekten de.. Sonraları tekstil fabrikalarında çalışmaktan bıkıp “keşke öğretmen olsaydım” dediğim çok olmuştur.

Farklı bir öğretmen oldum. Lise son edebiyat dersine haftalarca elimde Orhan Veli kitabıyla gittim mesela. “Kim şiir sevmiyor?” diye sormuştum, arka sıralarda oturup benden en fazla 3 yaş küçük olan sınıfın en haylaz öğrencisi parmak kaldırmıştı. Orhan Veli'nin en keyifli şiirlerini okutmuştum O'na, sonrasında pek de sevmişti şiiri..

En komik öğretmenlik anımsa ortaokul kız öğrencilerine verdiğim “Ev Ekonomisi” dersiydi. Ben ne anlarım örgüden, yemek tarifinden, ev ekonomisinden! "Siz kitapta yazılanları evde okuyun" diyordum; derste ise ergenlik sorunlarından, kız-erkek ilişkilerinden falan bahsediyordum. Bayılıyorlardı bu derse, çünkü bu konuları konuşmak tabuydu, kimse onlara yaşadıkları dönemin gerçeklerinden bahsetmiyordu; hoş hala da bahseden yok ya!

 Yaşı kendilerine yakın yeni mezun biri gelmiş, kendi sorunlarıyla ilgili bir şeyler anlatıyor, hiç görülmemiş şey bu düşünsenize..  Ders çok ilgi görmeye başladı tabii ki tahmin edeceğiniz üzere. Hatta dersin ününü duyan erkek öğrenciler yalvarıyorlardı, “hocam bu ders çok güzelmiş, ne olur bizi de derse alın” diye.. Elbette onları alamıyordum, maalesef ev ekonomisi sadece kızlara verilen bir dersti. Aynı saatlerde erkek öğrenciler de adını anımsayamadığım bir derste -erkeksi anlamda- el becerilerini geliştiriyorlar, sanırım tamirat yapmayı falan öğreniyorlardı kendi atölyelerinde. Kadın-erkek rolleri 14-15 yaşlarında belirlensin isteniyordu demek ki, müfredat böyleydi. Ama ben asi ruhumla bunu reddetmiş, ev ekonomisi öğretmemiştim!

Bir de orta-2'lerin fen dersinde güzel bir anım olmuştu. Bir kız öğrenci parmak kaldırmış, “Öğretmenim, babam da sizin fen bilgisi öğretmeninizmiş” demişti. Evet, çok ama çok sevdiğim fen bilgisi öğretmenimin kızıydı, ama olayın güzelliği neydi biliyor musunuz? Babam da O'nun babasının öğretmeniymiş zamanında. Yani 3 kuşak birbirine dokunmuştu eğitim hayatında. Çok merak ediyorum, o gözleri parlayan küçük kız da acaba öğretmen olup baba mesleğini devam ettirmiş midir?

Haziran sonuna kadar lisedeki öğretmenlik işime devam ettim. Teneffüslerde öğretmenler odasına girdiğimde  hep çekingenlik yaşadığımı, eskiden benim de öğretmenim olan ve çok saygı duyduğum insanların arasında kendimi öğrenci gibi hissettiğimi çok iyi anımsıyorum. Çünkü ben öğretmenlerime hayatım boyunca saygı duydum, onların değerini her zaman çok iyi bildim..

Karneleri verdiğimizde seneye artık olmayacağımı duyan öğrencilerin çoğu arkamdan ağlamıştı. Umarım bir iz bırakabilmişimdir onların hayatında, dokunabilmişimdir yüreklerine.. Çünkü hep söylerim, doktorluk ve öğretmenlik farklı iki meslek dalıdır diye. Birinde hayatlar kurtulur, diğerinde de hayatların şekillenmesine çok büyük bir katkı vardır. Sevgisiz yapılmaz bu işler! İyi ki çok kısa da olsa böyle bir deneyim yaşamışım diyorum.

Okullar tatil olduktan sonra ne mi oldu? Üç dört aylık bu güzel deneyimden biriktirdiğim paralarla İzmir'in yolunu tuttum sonra. Mesleğimi yapacak olmanın, ayaklarım üzerinde kimseden yardım almadan duracak olmanın umudu vardı içimde. Serde “Okul bitti, babadan para alınmaz!” gururu ile hiç vakit kaybetmeden karşıma çıkan Yeni Asır Gazetesi küçük ilanlar bölümünde işe başlayacaktım 6 aylığına, hayat bir deneyim daha çıkaracaktı karşıma..

İşte böyle sevgili okurlar, ben de öğretmenlik yaptım bir zamanlar. Peki sizlerin ilk işleriniz neydi, paylaşır mısınız benimle?





10 yorum :

  1. yazmıstım ben :)) çıraklıktı ilk işim :)) sizin deneyiminiz çok güzelmiş öğretmen olmayı bende isterdim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet okumuştum, bakkal çırağıydınız çocukken, çok da keyifli bir yazıydı, sevgiler:)

      Sil
  2. Öğretmenlik zor olduğu kadar, keyifli bir meslek olduğunu tahmin ediyorum. Komşularımızın çocuklarına matematik derslerinde, bazı sorularında yardımcı oluyordum zorluğunu tahmin ederim. Ama hiç düşünmedim öğretmen olmayı, sabrım azdır çünkü. Çok keyifle anlatmışsınız o günleri ellerinize sağlık. Belki bu yazınızı bir öğrenciniz de okumuştur ve hatırlamıştır sizi ne dersiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet çok keyifli ve bir o kadar da zor. Hem öğreteceksiniz, hem eğiteceksiniz, hem de örnek olacaksınız. Belki de dediğiniz gibi onlardan biri de bu yazıya denk gelebilir ve hatırlayabilir o günleri, hayat süprizlerle dolu:)

      Sil
  3. Çok duygulanarak okudum. Keşke sürdürseymişsin, aklıma Ölü Ozanlar Derneği geldi. Ben de bir öğretmen olsaydım o yolu izlerdim.

    Selamlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer öğretmenliğe devam etseydim Ölü Ozanlar Derneği'ndeki gibi idealist davranırdım sanırım. Sürdürseydim keşke ama hayat işte, nerelerden nereye..
      Sevgiler:)

      Sil
  4. Bu yazınızla duygularımıza dokunmuşsunuz hatta gözlerim dolu dolu okudum (gerçi daha okuyacağım diğer konularınızı ama) bu konuyu yazdıklarınızın içinde en duygusalı seçiyorum. İnanın o öğrenciler hiç unutmamıştır sizi eminim buna. Farklı olanlar hep bir iz bırakır hatıralarda... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, bu blogfırtınası içimdeki duygusal kişiliği açığa çıkardı sanırım, ben de engel olamıyorum kendine. Konuların başlığı alıp götürüyor zaten yazıları, sevgiler..

      Sil
  5. Ne güzel bir yazı olmuş..
    İlk mesleğim askerlikti, askeri okulda okuyunca malum :)
    Ama ben de hep öğretmen olmak istemişimdir. Nedense bugün geçmişe baktığımda derste kahkaha atıp sonra da çekinen arkadaşımıza "çekinecek bir şey yok, gülmek hayattaki en güzel şeydir, hep gülün, daha çok gülün, bu derste gülmek serbest" diyen Cevat öğretmen hariç, hiçbir öğretmenimin adını hatırlamıyorum. Cevat öğretmenin de sadece o cümlesini hatırlıyorum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel bir anı sizinki de:) Çok enteresan değil mi, bazı cümleler, bazı tavırlar zihinlere kazınıyor. Ben de bazı öğretmenlerimin ettikleri bir cümleyi hep hatırlarım mesela.. Kim bilir belki bende de bir şeyler kalmıştır birilerinin aklında:)
      Katkınız için teşekkür ederim:)

      Sil