#blogfırtınası
etkinliğini hala 5 gün geriden izliyorum ve sekizinci gün ödevimiz şöyle:
Gün
8.
En sevdiğiniz şarkıyı alın, ismi ve sözleri yazınıza ilham
olsun.
İnsanın
en sevdiği şarkı olur mu hiç, en sevdiği şarkılar vardır.
İçinde bulunduğu ruh haline göre değişen, söyleyemediklerini
dile getiren, dokunan, anısı olan, unutulmayan, bazen ağlatan,
bazen gülümseten şarkılar..
Benim
de çoktur böyle şarkılarım. Ama türkülerin yeri başkadır
gönlümde. Gesi Bağları, Kırmızı Buğday, Neşet Ertaş'ın
sesinden Anadolu ezgileri, Sabahat Akkiraz'ın buğulu sesinden
Arguvan Türküleri, Zara'nın o yanık sesiyle söylediği Orta
Anadolu Türküleri, büyük usta Zülfü Livaneli'nin özgürlüğü,
barışı, kardeşliği anlatan türküleri..
İlle
de Selanik Türküleri...
Neden
bilmem, içimi dağlar bu türküler. Acı dolu, çaresizlik dolu
insan hikayeleridir çoğu.. Ezgileri hep dokunur yüreğime..
Selanik
Türküsü
de her dinlediğimde müziğiyle, sözüyle, hikayesi ile tüylerimi
ürperten türkülerden biridir.
İmkansız
bir aşkın acı hikayesi anlatılır yanık yanık...
1800'lü
yılların sonlarıdır; Selanik'te Rumlar, Ermeniler, Pomaklar,
Türkler, bütün renkleriyle, ayrı ayrı dinleriyle saygı ve sevgi
içinde yaşarlar. Rüstem Ağa'nın da kent merkezinde bir kumaş
mağazası vardır, hali vakti yerindedir, bir konakta yaşar. Güzelliği dillere destandır kızı
Fitnat'ın.. Daha on altısındadır Fitnat, gözünün bebeğidir
Rüstem Ağa'nın. Görücüler gelir ama, Rüstem Ağa, “küçüktür
benim kız” deyip savuşturur bu talepleri; hiç razı değildir kızını
evlendirmeye.
Bir
gün bir delikanlı girer Rüstem Ağa'nın dükkanına; kumaşları
inceler, bir gömleklik beğenir.
Temiz
yüzlüdür, “keşke
benim de böyle bir oğlum olsaydı”
diye düşünür Rüstem Ağa. Kanı kaynar bu delikanlıya. Sorar:
- Adın nedir, kimlerdensin, nerede oturursun oğul?
- Adım Mehmet, yakınlarda Mazganlı köyündenim, pazara biraz mal getirdik. Anam
- Adın nedir, kimlerdensin, nerede oturursun oğul?
- Adım Mehmet, yakınlarda Mazganlı köyündenim, pazara biraz mal getirdik. Anam
babam
köyde yaşar, keşke bir iş bulabilsem de ben de Selanik'e göçsem
derim, ama zor!
Rüstem
Ağa, ağzından dökülen “Gel
bu dükkanda çalış, ekmeğin aşın, yatacak yerin benden; emeğin
de karşılıksız kalmaz!”
sözlerinin imkansız bir aşk hikayesinin başlangıcı olacağını
nereden bilecektir...
Zaman
içinde Mehmet, Rüstem Ağa'nın hem güvenini hem de sevgisini
kazanır. Sadece dükkan işlerinde değil, konağın işlerinde de
yardımcı olmaya başlar. Bazen zerzevat götürür konağa Mehmet; bazen de Rüstem Ağa'nın evde unuttuğu bir şeyi getirir dükkana..
Günler böyle geçerken bir gün yine konağa giden Mehmet, göz göze gelir Fitnat'la.. Aşk ateşi düşer körpe yüreklerine işte o anda. Gizli gizli görüşmeye başlarlar.. Başında sevda kelebekleri uçuşan Fitnat'ın halindeki değişiklik, gözünden kaçmaz elbet annesinin. Ağzını arar, öğrenir durumu. Rüstem Ağa'nın da haberi olur bir süre sonra. Sevinir, çünkü Mehmet'i çok seviyordur, kendisi bu dünyadan göçünce gözü arkada kalmayacaktır Mehmet Fitnat'la evlenirse..
Günler böyle geçerken bir gün yine konağa giden Mehmet, göz göze gelir Fitnat'la.. Aşk ateşi düşer körpe yüreklerine işte o anda. Gizli gizli görüşmeye başlarlar.. Başında sevda kelebekleri uçuşan Fitnat'ın halindeki değişiklik, gözünden kaçmaz elbet annesinin. Ağzını arar, öğrenir durumu. Rüstem Ağa'nın da haberi olur bir süre sonra. Sevinir, çünkü Mehmet'i çok seviyordur, kendisi bu dünyadan göçünce gözü arkada kalmayacaktır Mehmet Fitnat'la evlenirse..
Tez
elden haber uçurulur Mehmet'in köydeki ailesine. Laf söz olmasın
diye bir an önce düğün yapmaya karar verirler.
Ne
güzel hikaye değil mi, “sevenler
kavuşur, gökten üç elma düşer..”
gibi bir sonla bitsin istiyoruz. Ama hayat zordur, bazen de
“mutlu aşk yoktur!”
Kimilerine
göre savaştan kaçıp gelenlerin bulaştırmasıyla, kimilerine
göre limana gelen yabancı gemilerdeki insanların yüzünden,
nedeni neyse ne, kolera bir kara bulut gibi dolaşmaya başlar
Selanik'in üzerinde.. Evlerden yükselen ağıt sesleri koleradan
ölenler içindir. Düğüne tam bir hafta kala, evet bir hafta kala
Fitnat yatağa düşer, imarete kaldırırlar.
Bu
dillere destan aşk, yarım mı kalacaktır?
Fitnat anlar durumun umutsuzluğunu ve duyguları dökülür dudaklarından:
Çalın davulları çaydan aşağıyaMezarımı kazın bre dostlar belden aşağıyaSuyumu kaynatın kazan doluncaya…Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver.Al başımdan bu sevdayı götür yare ver
Fitnat'ın
türküsü de, umutları da yarım kalmıştır... Düğüne 3 gün
kala nefesini verir bir gece vakti. Tam da söylediği gibi kazanlar
kaynar, cenazesi yıkanır ve insanların ağıtları çığ
olur yükselir. Üç gün sonra gelinlikle Selanik sokaklarında
gezecekken, tabutu yol alır cumbalı evlerin arasında...
Sevdalısı Mehmet, kendi elleriyle kazar Fitnat'ın mezarını ve
yarım kalan türkü, O'nun duygularıyla tamamlanır:
"Selanik içinde sala okunur,Salanın sedası cana dokunur.Gelin olan kıza kına yakılırAman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver.Al başımdan bu sevdayı, götür yare ver.Selanik Selanik… Issiz kalasın!Taşına toprağına bre dostlar, diken dolasıSen de benim gibi yarsız kalasın.Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver.Al başımdan bu sevdayı, götür yare ver".
Mehmet'in
ahı mı tuttu bilinmez ama bir süre sonra kara bulutlar çöker
Selanik'in üzerine. Balkan Savaşı'nda Yunanlılar alır bu şehri, artık huzur kalmamıştır.. Asıl kötüsü ise o zamanlar hiç akla gelmeyen mübadele
günlerinin acısı olacaktır bir süre sonra..
Fitnat'ın
mezarı orada, annesi babası yollarda..
Fitnat'la
Mehmet'in hikayesi unutuldu elbet yüzlerce unutulmuş imkansız aşk
gibi, ama türküsü bizlere yadigar kaldı..
“Aman ölüm zalim ölümÜç gün ara verAl başımdan bu sevdayıGötür yare ver “
:'( Çok severim, çok çok severim bu türküyü. Ailem Yunanistan göçmeni, ayrıca bir dokunur bana. Gözlerim dolarak okudum, ellerine sağlık!
YanıtlaSilBende göçmenlik yok ama o acıları yüreğimde o kadar hissediyorum ki..
SilNasıl anlatsam, nasıl...
Çok duygusal okurken gözlerim doldu. Bilmiyordum bu hikayeyi sayenizde öğrendim teşekkür ederim. Ellerinize sağlık...
YanıtlaSilEvet ben de ne zaman dinlesem ürperirim. Türkülerimiz böyledir işte, bir şekilde yüreğimize dokunur...
SilSevgiler
Gerçekten tüylerim diken diken olarak okudum. Yazı müthiş, hikaye müthiş, şarkı müthiş...Nasıl dolu dolu anlatmışsın. Yüregine sağlık.
YanıtlaSilSizin de yüreğinize sağlık...
SilNasıl güzel yazmışsınız öyle emeğinize sağlık...
YanıtlaSilTeşekkür ederim yorumunuz için, sevgiler..
SilCanım benim, en sevdiğim türkü ve ağlayarak okudum. Çok güzel anlatmışsın, çoook... Emeğine sağlık, yüreğine sağlık.
YanıtlaSilSevgiler...
Türküler yürekten yüreğe köprüdür zaten, sevgiler..
SilSayın Evde Yazar lütfen çok çok rica ediyorum bir daha böyle yazmayın...Hatta yazılan mesajları okumadan önce acaba çok duygulandığımı ve içimin titrediğini gözlerimin yaşardığını yazsam mı diye bir an düşündüm.Meğer herkese aynı duyguyu vermişsiniz.Sizi gönülden tebrik ediyorum ve nacizane rica ediyorum lütfen kendinize haksızlık etmeyin, bizi sizden de mahrum etmeyin ve yazarlığa yavaş yavaş geçin.Siz tamamen olmuşsunuz bence...Hep takipte olacağım :)
YanıtlaSilBu yorumdan sonra inanın benim de gözlerim yaşardı, var olun, sevgiler..
SilYazıyı okurken duygulanmamak elde değil. Yazdıgınız türküleri dinledim ve anladım ki ben çok şey kaçırmışım :)
YanıtlaSilDinlemişseniz aslında kaçırmış olmuyorsunuz.
SilBilmediğimiz o kadar çok türkü var ki aslında, bizi anlatan, çok güzel hikayeleri olan, yüreğimize dokunan..
müzikle yazıyı okuyunca dahada bir güzel oluyor .
YanıtlaSilEvet, zaten bütünlesin diye, okurken fonda olsun diye en üste koydum türküyü..
SilTürküyü dinlerken zaten içim pare pare olur. Hikayeyi bilmiyordum. Güzelmiş, elinize sağlık.:)
YanıtlaSilBu türkünün pare pare etmediği birisi olamaz diye düşünüyorum ben de..
SilSevgiler..