14 Aralık 2013 Cumartesi

#blogfırtınası-9. gün / KİMİNLE KARŞILAŞMAK İSTEMEM!

#blogfırtınası etkinliğinin dokuzuncu gün ödevimi yapıyorum, hala 5 gün gerideyim.

Gün 9.Bir kafedesiniz, başınızı kaldırdınız ki kimi göresiniz! “Kimi” kısmı size kalmış, buyrun yazıda anlatın.


Hiç istemem biliyor musunuz böyle tesadüfi karşılaşmaları. Mesela uzun süredir görmediğim, yıllarca diyaloğum olmamış ilk okul arkadaşlarımdan biriyle, lise arkadaşlarımdan biriyle, üniversite arkadaşlarımdan biriyle, eski iş yerlerinde beraber çalıştığım ve sonrasında hiç görüşmediğim biriyle karşılaşmayı inanın hiç istemem!

Zaten bende bir değer yaratmış olsalardı, onca yıl mutlaka bir şekilde iletişim kurardık diye düşünürüm. Dijital çağda insanın sevdikleriyle uzun yıllar boyunca kopuk yaşaması mümkün mü? Değil elbette. Demek ki aradaki boşluk bir tercihmiş, görüşülmek istenmemiş! “Merhaba” deyip geçmeli insan böyle durumlarda, zorlamamalı.. Ben böyle düşünürüm.


kafede yalniz oturmak


Böyle karşılaşmalarda sahte diyaloglar yaşanır bana kalırsa. Mesela taraflardan biri tanıyamaz başlangıçta karşısındakini, bir duraklar. Ben kesin öyle olurum. Çok garip bir hafızam var çünkü, süzgeç gibi çalışıyor.. Bir kişi hayatımda iz bırakmamışsa O'nun ne ismini hatırlarım, ne yüzünü hatırlarım! Dolayısıyla hiç bir anısı da yoktur bende. Sokakta, kafede, bir mola anında karşılaşırım bazen bana göre yabancı olan bu insanlarla. Gülümserler, adımla hitap edip hal hatır sorarlar.
Pardon, benim yüz hafızam biraz zayıftır, çıkaramadım derim genelde.
Hani, xyz şirketinde çalışıyorduk ya der, adını söyler. Ben de hatırlamış gibi yaparak,
Tamam şimdi çıkardım, kusura bakma derim, muhtemelen hatırlamıyorumdur oysa ki..
Çoğu zaman yalan söylüyorumdur, kırmamak için. “Bende bir iz bırakmamışsın, kusura bakma çıkaramadım” dürüstlüğüne kalkışsam, göreceğim tepkiyi kaldıramam sanırım. Oysa insanların seçme ve seçilme hakları sandıkla sınırlı olmamalıdır. Seçilmişimdir ona göre ama ben seçmemişimdir kendisini. Olamaz mı yani, olamaz! Kim bilir ne kadar çok laf söylerler sonrasında. Böyle polemiklere girmekse hiç bana göre değil!
Ne diyordum, bu tür karşılaşmalar sahtedir diyordum. Tabi ya, düşünsenize aradan on beş sene geçmiş, lisede aynı sınıfta olduğun o gencecik kız kocaman bir kadın olmuş. Evlenmiş, çocuğu olmuş, bir işe girmiş, bir çok şey yaşamış, hayatı değişmiş. On beş sene sonra karşılaşıyorsun ve “Hiç değişmemişsin” diyorsun... Böyle bir gerçeklik olabilir mi, doğa kanunlarına aykırı zaten baştan!
Neler yapıyorsun, diye soruyor mesela. Dünyanın en saçma sorularından biri de bu bence. On beş seneyi nasıl anlatayım şimdi, nereden başlayayım, “çalışıyorum” gibi kısa bir cevap versem ne olacak zaten, hem niye anlatayım? On beş sene boyunca birbirimizi arama gereği duymamışsak ne gerek var ki şimdi bu soruya. Yanıtım bellidir genelde böyle durumlarda:
İyilik güzellik işte, hayat devam ediyor. “Sen neler yapıyorsun?” sorusundan kaçmaya çalışırım, çünkü hiç de beni ilgilendirmeyecek detayları duyma tehlikesi vardır bu sorunun cevabında. Uzaklaşmak isterim genelde bu “ansızın karşılaşma” sürprizlerinin (!) olduğu mekanlardan.
Ansızın karşıma çıkacak olan insanlar geçmişi getirmemelidir bana, mümkünse yeni insanlar olmalıdır onlar ki, geleceğimde yer alabilsinler. Sevdiğim bir yazarla, gazeticiyle, sanatçıyla karşılaşsam aniden, çok mutlu olurum. Ya da arkadaş olma potansiyeli olan yeni biriyse bu karşılaştığım kişi, ortak ilgi alanlarımızın olduğu bir etkinlikte tanışmışsam, aynı zorlukla mücadele ederken karşılaşmışsam hoş olur.

Geçmişten pat diye gelip karşıma aniden çıkıveren kişi bir de anılar anlatmaya başlarsa işte buna asla tahammül edemem! Lisedeki saçma hallerimizden, üniversitedeki sorumsuzluklarımızdan konuşmaya başlarsa, hele ki yanımda başkaları da varsa bu densizliği inanın hiç kaldıramam.

Düşünsenize bir kafede oturuyorsunuz, yanınızda da eşiniz var. Geçmişten bir densiz kişilik geliyor, oturuyor masaya ve başlıyor gündeme getirmekten asla hoşlanmadığınız, eşinizle paylaşma gereği duymadığınız saçma sapan anıları anlatmaya.. Belki de anlattıkları yüzünden eşinizle tartışmak zorunda bile kalabileceğiniz detaylara giriyor hatta.. Ne yaparsınız? Ben olsam sanırım kırılır mı kırılmaz mı düşünmeden kalkar giderim o masadan..

Geçmiş, geçmişte kalmıştır, nokta..

Bu kadar da basit aslında. Hiç sevmem sürekli anılardan bahseden, saçma detayları hatırlayıp “Aa, nasıl hatırlamazsın, hani vardı ya...” diye üsteleyen, bu halleriyle de gizliden gizliye hafızasını ve zekasını öven tipleri. Sana göre vardı, bana göre artık yok!

Bu Facebook'ta ilk okul arkadaşlarını bulma hikayesi de benzer nedenlerle saçma gelir bana. İtiraf edeyim lise arkadaşlarımdan en az on tanesi Facebook'tan arkadaşlık teklif etti, çoğunu yok saydım. Çünkü zaten lisede de iyi arkadaş olmadığım tiplerle şimdi neden gereksiz diyaloglara gireyim ki? Çoğunun derdi belli aslında, “biri bizi gözetliyor” formatındaki meraklarını gidermek! Bahse girerim, eski arkadaşlarını Facebook'dan bulanlar önce fotoğraflara bakıyordur. Arkadaşlarının ne kadar yaşlandığını, kilo aldığını, çirkinleştiğini görüp kendi zayıflıkları, güzellikleri, değişmezlikleriyle gurur duyacaklardır muhtemelen. Tüketim toplumunun dinamiklerinden biridir bu. Yüzeysel, anlık tüketilen, dolayısıyla değersiz bir enstantane. Başkalarının hayatını hızlandırılmış bir film gibi gözlemek ne  değer katar ki insana? Açıkçası benim beynim çok daha değerli bilgilerle dolmayı hak ediyor. Gereksiz detaylarla beyin hücrelerimi yıpratmayı da saçma buluyorum. Magazin programlarına, saçma yarışmalara, Facebook'taki gereksiz sosyalleşmelere uzak durmam biraz da bu yüzdendir.

Yani demem o ki, kafede karşılaşacaksam eğer, bari değecek biri olsun. Tanışmayı çok istediğim, yaşamları bana uzak insanlar olsun. Mesela Richard Gere ile karşılaşayım kafede, ya da ne bileyim Zülfü Livaneli otursun yan masada, Obama da olur Amerikan Başkanı neticede, hatta bizim mahallenin bakkalına da razıyım. Ama mümkünse geçmişte kalan silüetlerden biri asla olmasın karşılaşacağım kişi..

Peki aynı soru size sorulsa cevabınız ne olurdu? Yani kafede otururken kiminle karşılaşmak isterdiniz, yorumlarınızı çok merak ediyorum doğrusu..

Sevgiyle ve seçtiğiniz insanlarla kalın diyorum...




12 yorum :

  1. sanki beni anlatmışsınız :) güzel bir yazı :)

    YanıtlaSil
  2. Ellerinize sağlık birçok kişinin sesi olacak güzel bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim yorumunuz için, demek ki bir tek ben böyle düşünmüyormuşum:)

      Sil
  3. ne güzel yazmışsınız, bende lise deki arkadaşlardan bir kısmı ile karşılaşınca üf keşke karşılaşmasaydım, hala aynı hala ukala diyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle durumlarda sohbetin uzamaması için telaşlı bir kaçış manevrasını acilen devreye sokmakta fayda var:)

      Sil
  4. :)) Zor bir soru olmuşş.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Soru zor evet, etkinliğe katılırsanız cevabınızı bloğunuzda okumak isterim:)

      Sil
  5. susardim, boş vakit derdim. başka zamana ertelemek ister,ordan ayrılırdım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En mantıklısı aslında bu, ben de kaçardım:)

      Sil
  6. Hiç gereği yok eski arkadaşlar eski aşklar... Adı üstünde eski bi kere... Telafuzu bile ne bileyim kekremsi gelmiyor mu? Sanki söylenişiyle birlikte bakır alaşımı bir tat oluşuveriyor ağızda! Belkide abartıyorum. Şu bir gerçek ki bizlerde eskileriyiz birilerinin. Eskileri olmak yerine eskimeyeni olmalı, güncel olmalı diyorum ben. Eskiden başlamışsa ve güncelliğini koruyorsa benim için acı bir türk kahvesi bile ısmarlarım bir 40 yıl daha hatrımız olsun isterim vesselam!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel söylemişsiniz, daha ne diyelim değil mi ama:)

      Sil